Eski bir Afrika atasözü duydum; “bir çocuk yetiştirmek için bir köy gerekir”. Heh dedim, işte aynen bizim durum:) Anne işe gidiyor Bilge’ye babaanne bakıyor, babaanneye destek olmak için anneanne geliyor. İkisinin de işi oluyor, yenge geliyor. Baba iş seyahatine çıkıyor, annenin yanına kuzenler geliyor. Zaten babaanneler komün halinde oturdukları için Bilge gün içinde hiç görmese 20-25 kişi görüyor:)
Aç parantez, şimdi bunu okuyan, “oooh kızı bırakıp bırakıp gezmek için ne güzel imkan var” diye düşünür. Doğru, var. Peki bir sorar mısınız, kaç kez kocayla başbaşa dışarı çıktık? Valla sayılıdır! “Ee çıksaydın, çıkmıyorsan senin problemin” demeyin; bu işin vicdan azabı var, ‘zaten az görüyorum’ halleri var, kocanın yoğun çalışma temposu var…
Neyse, konumuz bu değil, üstünde durmak istediğim şey düzen ve disiplin. İşin aslı Bilge herkese göre ayrı ayrı, kendince bir düzen oturttu ama düzensiz bir düzen bu! Uyku saatleri dengesiz, uyuma şekli belirsiz… Ve en mühimi çocuk kimin disiplinini alıyor? İşte bu sorunun cevabını bulacağım bir eğitime gittim bugün.
Allianz, Eğitim Günleri kapsamında “Çocuklarda Disiplin Uygulamaları ve Sağlıklı İletişim” eğitimi düzenledi. Süper Dadı adlı tv programından da tanıdığımız, Yeşim Varol Şen verdi eğitimi. Yine hem keyif aldığım hem de bilgilendiğim bir eğitim oldu.
Disiplin, sert olmak demek değildir
diyerek başladı Yeşim Varol Şen. Bugün toplantılarına yetişemeyen, zaman planlaması yapamayan, hep bir yerlere geç kalan insanların çocukluklarında “iç disiplin” sahibi olamadıklarını belirtti. Disiplini sağlamak için, – Kararlılık – Kesinlik – Süreklilik – Sakinlik – Ödüllendirme gibi ilkelerin gerekliliğini anlattı.
Disiplin vermeye çalışırken kesinlikle fiziksel ve sözel şiddet uygulanmaması gerektiğini vurguladı. “Çocuk azarlanabilir ama bunun nasıl yapıldığı önemlidir. Kişiliğine yönelik saldırı, özgüvenini kırıcı cümleler sözel şiddete girer -bu yaptığın çok aptalca, -sen çok yaramaz bir çocuksun” gibi… dedi. Uygun olanı, ödüllendirirken de azarlarken de davranışla ilgili cümleler kurulması imiş. Mesela “sen harika bir çocuksun, mükemmelsin” gibi değil de, “odanı çok güzel toplamışsın, aferin” ya da “bu konuda biraz daha çaba göstermen gerekiyor, sanki biraz daha uğraşmalısın” gibi….
Etkili komutlar verilmesi gerektiğini söyledi. Bunun için yapmamız gerekenler; çocuğa yaklaşmak, göz teması kurmak, kararlı ses tonu, ciddi yüz ifadesi, çocuğun adını söylemek, dolaysız basit ve az cümleler kurmak. Artık sorgulayan çocuklar olduğu için davranışının doğal sonucunu yaşamasına kontrollü bir şekilde izin vermemizin iyi olacağını belirtti. Örneğin, kışın sandaletle dışarı çıkmak istiyorsa çocuğunuz bırakın çıksın, soğuk olduğunu ve ayaklarının üşüyeceğini kendisi deneyimlesin. Buna ihtiyaçları var.
Öfke nöbetlerinde neler yapmamız gerektiği ile ilgili etkin aldırmazlık yöntemi başlığı altında maddeleri sıraladı. Maddelerden birini bir süredir ben de uyguluyorum, işe yarıyor. Bilge ağladığı zaman (buna ciyaklamak da diyebiliriz! uzmanlar öfke nöbeti diyor…) “ağladığın için seni duyamıyorum, anlayamıyorum. Sakinleştiğin zaman konuşalım” diyorum. Bana göre en önemli şey maddelerden bir başkası olan; ağladığı zaman istediği şeyi yapmamak. Aksi durumda olumsuz davranışı pekiştirmiş oluyoruz.
Ödül ve ceza konusu çok tartışılır ama Yeşim Hanım’ın ceza ile ilgili haklı yorumu şöyle: “ceza hayatın içinde var. Kırmızı ışıkta geçince affetmiyorlar, evime ceza geliyor. Ya da bir başkasının malına zarar verirsem beni şikayet edebilirler. gibi gibi….” Amaaaaa “yemek ve uyku konusunda hiçbir çocuğa ceza verilmemelidir” dedi ki bence de öyle! Motivasyon uygulanabilirmiş.
Daha pek çok faydalı bilgi verdi Yeşim Hanım. Anlatımı akıcı ve keyifliydi. Dopdolu bir eğitim oldu benim için. Bu imkanı sunan Allianz’a da çok teşekkür ederim.