Etiketler

, , , , , , , ,

Keskin sirke küpüne zarar demişler (özellikle ergenlik dönemimde çabuk sinirlenen bir yapım olduğu için babam sıkça söylerdi bu sözü) Çok anlamlı olsa da sakinleşmem için faydası olmuyordu. Üstelik içten içe de o hallerimde çok kabul görmediğimi hissediyordum. Açıkçası, bir çocuğum olduktan sonra ve çokça kişisel gelişim kitapları okuduktan sonra (hatta son zamanlarda yoganın da katkısıyla) duygularımın daha farkında oldum.

Nedeni ne olursa olsun, Bilge öfkelenip ağladığında onu başka odaya göndermem, yalnız bırakmam, eskiden hep duymuş olduğumuz “ağlayınca çok çirkin oluyorsun, ağlamak sana yakışmıyor, aaa cici kızlar böyle yapmaz” türünden, duygusunu reddeden ve onu etiketleyen cümleler kurmam! Bizim ailede, ben küçükken bir yaramazlık, huysuzluk ya da kabul görmeyen bir şey yaptığımda “bizim Zeynep gitti, başka Zeynep geldi” denirdi !!???!!! Ağladığımda ya da istenmeyen bir şey yaptığımda kabul edilmiyorum yani? Dışlanıyorum? Ötekileştiriliyorum (başka zeynep)? Kendime güvenim sarsılıyor. Ve başkası tarafından onaylanmayı beklediğim için bugün yaptıklarıma güvenemiyor ve yapamam duygusu taşıyorum. Hayır diğer değil, o zeynep de benim! O duyguları hisseden de benim! Hepsi benim! Tüm yaşadıklarım benim! Tüm yaptıklarım benim! Reddedersen, ben ‘ben’ olamam ki, kişiliğimi karakterimi bulamam oturtamam, ne istediğimi bilemem…

Bilge ağladığı zaman çoğu kez sarılıp öperim, sırtını sıvazlarım, öfkeli hissettiğinin farkında olduğumu söylerim, durumu kısa ve net iki üç cümleyle tekrar edip susarım. O da ağlar ağlar, rahatlar ve susar…

Artık daha iyi anlıyorum ki, her türlü duygumuz çok doğal. Korkmak, üzülmek, sevinmek, utanmak, öfkelenmek… Bunları engelleyemeyiz, yok sayamayız. Ancak davranışımızı kontrol edebiliriz/etmeliyiz. Duygularımızla nasıl baş ediyoruz?

Şahsen ben çok çok çok öfkelendiğimde bağırmak, vurmak, kırmak, parçalamak istiyorum. Fakat -çok şükür ki ailemde de şiddet görmediğim için- kendime ve çevreme zarar vermek istemiyorum. Gittiğim bir eğitimde, öfke ve şiddet konularına sıra geldiğinde, nasıl baş edileceği ile ilgili öneriler arasında; bir balonu şişirip patlatmak, yastık ya da kum torbası yumruklamak gibi fikirler tartışılıyordu. Aslında önerilerin kendisi şiddet içerikli idi ama sonuçta kendine ve çevreye zarar vermiyor diye düşündüğüm için bana mantıklı geliyor.

Beyin fırtınası yaparken güzel fikirler de ortaya çıkmıştı; öfkeli hisseden çocuğu sakinleşmesi için boş bir odada, boş duvarlara karşı bir kaç kova boya ile baş başa bırakmak; kum torbası yerine elleriyle boyaları duvara sıçratır ya da sürerken belki de ortaya sanatsal sonuçlar bile çıkabilir;) Tabi her defasında o duvar nasıl eski haline getirilir sorusuna da çözüm bulmalı:) ya da belki yastık yumruklamak yerine bateri başına geçmek? O zaman da apartmandan kovulmamak işten bile değil:/ Yoga, meditasyon ve nefes egzersizleri de bir çözüm olabilir… Ama bir süredir yoga yapsam da çok çok ama çok sinirlendiğimde bana en iyi çözüm kum torbası gibi geliyor. Olmadı, hızla koşmak ya da tepinmek…

Öfkeli hissettiğimizde neye karşı öfkelendiğimizi farketmek, bunu fark edip odağı değiştirmek de işe yarayan çözümlerden olabilir…

Yani diyeceğim o ki, biz büyükler bile duygularımızla baş etmekte zorlanırken, daha ilk altı yılında olan minikler ne yapsın? Bizim bildiğimiz kadar şey bilmiyorlar bile!

Ben kendi duygularımı kabul ettiğim zaman daha kolay yönetebiliyor olduğumu farkettim. Duyguları tanımanın ve kabul etmenin, Bilge’ye öğreteceğim en önemli şeylerden biri olduğunu düşünüyorum.

tuna

Bu noktada Bilge’ye olan davranışlarım kadar kitapların da büyük katkısı oluyor. Daha önce “İnatçı Kirpi Mina” dan bahsetmiştim. “Bilmiş Fare Tuna” da aynı yayınevinden, aynı yazarın, çizerin kaleminden çıkan serinin bir başka kitabı. Bu da ha-ri-ka! İçerik, çok ince bir yaratıcılıkla verilen mesaj, cümleler, çizimler… Tam da üzerinde durduğum, yukarıda onca satırı yazmama vesile olan kitap. Alın, okuyun kesinlikle. Kitaptan bir bölümle bitiriyorum:

Korkmak, üzülmek, kızmak, utanmak…
Tüm bunlar hepimizin başına gelmez mi zaman zaman?
Tuna, esas senin bunları aptalca bulman ne tuhaf!